Diabetes Melitus Tanı Kriterleri:
Açlık plazma glukozu (AKŞ: Açlık kan şekeri) ölçümü. 8 saat ve üzeri aç kalma sonrası kan tahlili yapılır. Tek ölçüm yeterli değildir. Ayrı günlerde yapılmış en az 2 kan tahlili bulunmalıdır. 100mg/dl’den düşük çıkan sonuçlar normal glukoz toleransı olarak değerlendirilir. 100-125mg/dl aralığı diabet öncesi olarak kabul edilir. 126 mg/dl ve yukarısındaki değerler ise diabetes mellitus olarak teşhis edilir.
Oral glukoz tolerans testi(OGTT): Açlık kan şekeri ölçümü için örnek alındıktan sonra 250 ml su içerisinde 75 gram glukoz eritilir. OGTT uygulanacak kişiye içirilir. 2 saat sonra kan şekeri ölçülür. 140 mg/dl’den küçük bir değer çıkarsa normal kabul edilir. 140-199 mg/dl aralığı diabet öncesi olarak değerlendirilir. 200 mg/dl ve daha büyük değerler ise diabetes mellitus olarak yorumlanır. Bu tahlil için de yine tek ölçüm yeterli değildir. Farklı bir günde ikinci bir ölçüm ile sağlaması yapılmalıdır.
Rastgele plazma glukoz ölçümü: Günün herhangi bir zamanında rastgele kan şekeri ölçümü yapılır. 200 mg/dl ve üzerindeki değerler diabetes mellitus teşhisine götürür. Diğer iki tahlilde olduğu gibi ayrı bir günde ikinci bir ölçüm gerekmektedir.
HbA1c ölçümü: Kan tahlili ile değerlendirilir. HbA1c, kandaki glukozun eritrositlerde bulunan hemoglobin ile etkileşmesi sonucu oluşur. Kanda oksijen taşınmasını sağlayan bir proteindir. Kan glukoz düzeyi arttığı oranda HbA1c de artar. Son 3 aylık dönemdeki kan glukoz düzeyini anlamamıza yardımcı olur. % 6,5 ve daha büyük değerler ölçülmesi durumunda diabetes mellitus teşhisine ulaşılır. HbA1c ölçümü için günümüzde kullanılan testler tamamen standardize olmadığı için bu tetkikin diabetes mellitus tanısında kullanımı net değildir. HbA1c diabet teşhisi konmuş hastaların takibinde de öneme sahiptir. Uygulanan tedavinin başarısı ile ilgili bilgi vermektedir. HbA1c 6 - 7 ise hasta rahatsızlığını iyi kontrol ediyor. HbA1c % 7 - 8 iste hasta kan glukozunu orta düzeyde kontrol ediyor. HbA1c % 8 - 9 ise hasta şekerini kötü kontrol ediyor. HbA1c % 9 ve üzeri ise hasta rahatsızlığını kontrol edemiyor, risk çok yüksek.
IFG ve IGT olan bireylerde aşikar diyabet gelişme riski artmıştır (eğer gerekli önlemler alınmazsa 5 sene içinde olasılık %80 kabul edilir). Bu hastalar ‘pre-diyabet’ olarak kabul edilmelidirler.
Tokluk kan şekeri yüksekliği (yemeğe başladıktan 2 saat sonra ölçülen glukozun 120mg/dl üzerinde olması) ise bağımsız bir kardiyovasküler risk faktörü olarak kabul edilmektedir.
Polikistik Over Sendromu (PCOS) kadınların %4-7’lik bölümünü etkileyen, olguların %60’ne belirgin insulin direnci ile ortaya çıkan , kronik anovulasyon (yumurtlama olmaması) ve hipernadrojenizm (androjenik hormonlardan bir ya da bir kaçının yüksekliği ve buna bağlı akne-tüylenme artışı, saç dökülmesi gibi kozmetik sorunlar) ile karakterizedir.%40 olguda IGT veya aşikar diyabet görülebilmektedir. Erken yaşlarda kardiyovasküler hastalık görülme riski bu hastalarda artmıştır.
c) Dislipidemi: Metabolik sendromda trigliserid ve küçük-yoğun LDL kolesterol alt birimi yüksek, HDL kolesterol düşük iken, LDL kolesterol genellikle artmamıştır. İnsulin direnci zaman içinde kilo ile birlikte arttıkça trigliserid düzeyleri yükselmekte, HDL düşmektedir ki bu da kardiyoıvasküler hastalığa yakalanma riskini arttırır. Batı toplularından farklı olarak Türk toplumunda HDL kolesterol ortalama %10-15 mg/dl daha düşüktür. Hipertirgliseridemisi ve obezitesi olmayan Türk erkelerinin %53’nde, kadınların ise %26’sında HDL kolesterol düzeyleri 35mg/dl nin altında bulunmaktadır.
Metabolik sendrom erken oluşan ateroskleroz için risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Metabolik sendromlularda dislipidemi ve hipertansityon gibi diğer risk faktörleriyle desteklendiğinde koroner arter hastalığına yakalanma riski en az 3 kat artmış kabul edilir.
d) Obezite: Ülkemizde 20 yaş ve üzerindeki kişilerin %34’nde abdominal obezite görülmektedir. Abdominal obezite insülin direncinin en önemli göstergesidir. Ancak insülin dirençli metabolik sendrom olgularının bir kısmında obezite bulunmayabilir. Her obez hasta metabolik sendrom açısından taranmalı, özellikle bel çevresi ölçümü atlanmamalıdır.
Öte yandan insulin direnci karaciğerde basit yağ birikiminden (hepatosteatoz), karaciğer enzim yüksekliği (steatohepatit), hatta siroza kadar uzaabilen bir seyir izleyebilir. Obezlerin %75’nde hepatosteatoz, %20’sinde steatohepatit, %2’sinde siroz gözlenmiştir.